ALLAH sizden de razı olsun sayın serender.
Eskiterek tüketen bir varlık bu insanoğlu..hemde futursuzca tüketirken ardına bile bakmayacak kadar garip,belki de bir parça nankör…
-Okul yıllarımda şehadet kelimesini duyduğumda kalbim heyecanla çarpar,hemen afganistandaki -bosnada ki mucahidleri düşünür,hayatın en gerçek kefesine onları koyardım,HAYATI ONLARIN EKSENİNDE YORUMLAMAK TEK DOĞRUMDU ,bazen çevremdekilerden bu düşüncelerin çok hayalci,çok radikal olduğu tepkisini aldığım olsa da içimden gelen sesin beni aldatmadığına inancım tamdı,bu muhabbetin menbaı kesinlikle rahmaniydi ondan hiç şüphe duymamıştım ve harbiden heyecanlanarak özlem duyardım,hatta o zamanlar,hiç unutmam iran yapıtı bir filim izlemiştim,şehadet şerbetini içmeye ramak kalmış bir genç ve onun ruh halini anlatan sahneleri oynuyordu, o filmin beni ne hallere soktuğunu anlatamam,izlerken boğazımız düğümleniyor,gözlerimiz yaşarıyordu,sadece ben öle değildim bunu çok iyi biliyordum,filmi beraber izlediğimiz bütün arkadaşlar öleydi,herkes sulanan gözlerini birbirinden saklamaya çalışırken ne kadar da masumane ne kadar kirletilmemişti o zamanlar ..daha o zamanlar beheştileri,musavileri el_bennaları,kutubları duyuyor sevdalanıyor meydanlara çıkıp islambuliler gibi haykırmak istiyorduk.şehid bilal evimizde ki abimiz kadar yakındı bize,bilal öldü derler ise sakın inanma anaaaa ezgisini sölerken sanki kendi anamızı teskin edercesine heyecan ve özlem duyuyorduk şehadete,güzel günlerdi,bize bu güzelliği anlatan hiç bir kitap hiç bir makale yoktu,san ki direk merkezinden alıyorduk bu bilgileri/aşkı,hem zaten yasir-sümmeye’de şehadete erdiklerinde bu bilgileri bir yerlerden ihraçla almamışlardı,onlarla o zamanlar aramzıda çok fazla ortak nokta vardı,onlarda müşrik mekke toplumundaki kirlenmişlikten,kuşatılmışlığından kurtulma derdindeydiler,bizlerde laik-putperest-çağdaş kemalistlerin egemen olduğu bir toplumdan kurtulma derdindeydik,onların da rahmana ait olmak adına içlerini kemiren bir boşluk vardı,bizimde,yaşımızın ve hidayete ram olmak isteyişimizin verdiği bir boşluğu vardı,onlarda bir sevgilinin pazarlıksız teslimiyetine muhtactılar,bizlerde,fitneden/hizipten/taasuptan sadece bizleri kurtuluş yolunda yanlız bırakmayacak birilerinin kılavuzluğuna ihtiyacımız vardı…onlarda iyliğe ve kötülüğe şahit olmuşlardı bizlerde..daha başka ortak noktalar olmakla beraber aklıma gelmiyor,hem zaten o zamandan şimdiye kalan ne varki aklımızda ne kalsın..onlar şehid oldular ama biz şahidliğimizi kirlettik,zamanla nasıl olduysa şehadetin akademik boyutuna girmeye onu hayatla iç içe yaşatmanın yollarını aradık,önce kavramın çok fazla korkutucu hale getirilmeden insanlara kazandırılması palavrası ile zihinlerimizi kirlettik,bu zehirli düşünceye kendimizi o kadar kaptırdıkki sonraları inandırmak istediğimiz insanlar ile aynı karede gördük kendimizi..artık eski dostları gördüğümüzde ortak nokta oluşturmak istediğimizde konuşur olduğumuz bir şey haline gelmişti şehadet,o zamanlar hayat iman ve cihaddır sözüne iman ederken zamanla gerçek hayatta öle olmadığını aslında hayat dedikleri şeyin bir parça ihanet ve mal sevgisi olduğunu öğrendik yada yaşadık…
İki düşünce-iki kültür-iki din-iki dünya arasında ceyranda kalmışlar gibi üşütük serzenişler yapmak derdinde değilim ama çokta samimi bir şekilde şehadetten -ihlastan-uhuvetten bahsetmektende haya ettiğimi hisediyorum…ve nasıl oldu da bu güzelim duyguları/değerleri bu kadar pervasızca bu kadar rahatça haracayabildiğimizi anlayamıyorum..
şehadet şuurunda olacağımız günlerin ümidi ile ...