Rosa Parks ve Başörtülüler
Ümit Aktaş
Çankaya`nın ve Başbakanlığın başörtülülerin girmesiyle birlikte `kamusal alan` olmaktan şimdilik çıkarılmasına rağmen, başörtülülere, dolayısıyla Müslümanlara karşı ayrımcı ve aşağılayıcı tutumun sürdürülmesinde önemli bir tavır değişikliği yok.
Karakolları savunamayan "askerler", garnizonların başörtülülere karşı savunusundaki mevzilerini koruma anlayışlarını titizlikle sürdürmekteler. En son, Manisa`da, 40 yaşın üstündeki başörtülü asker aileleri törenlere alınmaya başlanırken, bu yaşın altında olan başörtülü asker aileleri garnizona alınmadılar. Bu tür bir ayrımcılığın mantığını kestirmek olası değil. Zaten askerliğini yapanlar bilir, "askerlikte mantık aranmaz". Ama o törenlere giremeyen, oğullarını, kardeşlerini ya da eşlerini göremeyen kadınların teller arkasında yere çökmüş zavallı halleri hem utandırıcı, hem ürkütücü, hem de ibret vericiydi.
Konuyu irdeleyen Nevzat Tarhan "Başörtülü anneler pısırık pısırık tel örgü arkasında oturacaklarına, Zenci Rosa Parks gibi haklarını arasalar, mesele bu kadar uzamazdı" derken, aslında belki konunun özüne işaret etmekte; ama burasının Türkiye olduğunu unutmaktadır. Zira Rosa Parks, belediye otobüsünde bir beyaza yerini vermemekte direnince, ve bu nedenle tutuklanıp hapse atılınca, zenciler uzun süre belediye otobüsüne binmediler; mahkeme ise sonunda onları haklı bulunca, bu ayrımcılığa da son verildi. Bizde ise neredeyse hiçbir başörtülü kadın, kendilerine karşı yapılan bu ayrımcılığı üzerine alınmadı. Konuyla ilgili olan direniş ve eylemlere, yargılanıp hapse düşenlere destek vermedi. Tel örgülerin arkasında zavallı bir biçimde oturmasına rağmen, sözgelimi oğlunu, kendisini içeri almayan bu garnizona asker olarak göndermekten vazgeçmedi. Tam aksine onu bir şehit olarak bağrına bastı. Karakollarda oğlunu yeterince savunma tedbirlerini almadıkları için hiç yoktan ölüme gönderen sistemi sorgulamadı. Kendisine ya da oğluna karşı yapılan bu hiçe sayıcı tutumlar karşısında, en azından mahkemelerde hakkını aramayı düşünmedi; buna girişmedi. Onlardaki bu sinikliği ve mazoşizmi gören askeri zevat ise, bu sadistçe uygulamalarını sürdürmekte bir beis görmediler; bu hukuksuz ayrımcılıklarını, tıpkı işgalci bir gücün meseleye empatiden uzak yaklaşımıyla sürdürdüler.
Tüm bunlar doğru olsa bile, şurası da bir gerçek ki, başörtüsü yasağına karşı yapılan
onca direnişe rağmen, bu konuyu anlamaya çalışacak bir siyasi ve hukuki anlayışın eksikliği, hatta kendisini halka karşı son derece müstağni gören bir bakış açısının aşılamazlığı da ortadadır. Diyelim ki bu konuda bir vatandaş mahkemeye baş vurdu; nerede onu anlayacak, dinleyecek yargıçlar; nerede o temiz vicdan sahipleri? Onun da ötesinde Anayasa Mahkemesi`nin aşılamazlığı da ortada. Hatta Anayasa Mahkemesi`nin yetkilerinin daraltılmasından söz eden bir Başkanının konuyla ilgili eleştirilerine karşı, aslında bu sorunun sahibi olması gereken ve hatta iktidarlarını bile büyük ölçüde bu sorunun varlığına ve çözümüne ilişkin vaatlerine borçlu olan bir partinin (AKP`nin) Meclis Başkanı bile topu taca atmaya çalışmakta. Yasama yetkisi elinden alınmış bir Meclis Başkan`ı olarak bu fikre destek vermektense, meselenin özünü anlamazlıktan gelmekte. Oysa belki en anlamlı davranış, hukuka ve insan haklarına aykırı bir biçimde garnizonlardan dışlanan şu kırk yaş altı kadınların oğullarını askere göndermeye karşı direnmelerinden öte, yine hukuka aykırı bir biçimde yasama yetkisi elinden alınmış bir Meclis Başkanı`nın en azında istifa etmesi değil midir?
Sonuçta ortaya çıkan tablo, insanların elini kolunu bağlayan ve zihinlerini felç eden bir maslahatçılık ve pragmatizmin, bu insanlık dışı tablo karşısında tüm toplumu suskunlaştırmasıdır. Bu koşullar altında Rosa Parks`ların ortaya çıkmasını beklemenin anlamsızlığı da ortadadır. Değil mi ki daha düne kadar kendilerinin bu toplumun zencileri olduğunu söyleyen bir Başbakan, artık "beni Obama ile değil, Atatürk`le mukayese edin" demekte; ve değil mi ki zencilerin ABD`de, kendilerine karşı yürütülen ırkçılığa karşı, ABD bayrağını taşımamak için askere gitmediklerini (Muhammed Ali gibi) ve ABD`yi temsil etmemek için olimpiyatlara katılmadıklarını unutacak denli rengini değiştirmiş bulunmakta, oğullarını hesapsızca ölüme gönderen ve kendileri de bir başka ulusun çocukları gibi tel örgülerin dışında tutulan kadınların, erkeklerin (sakallı erkekler de bu garnizonlara sokulmamakta) yazgıları da kolay kolay değişecek gibi gözükmemekte.