Mubarek insan ..
İran sevdasına onca mazluma göz yumuyor demek kusura bakma bir insana "sen müslüman degilsin" demekle aynı şey ...
Hatta geçtim iman boyutunu "sen insan bile olamazsın demek"tir ...
Böyle bir itham degil itham ettigine zatına bile yakışmıyor kanımca ...
Kimsenin imanıyla alakalı bir tesbit bana düşmez. Ama insafı ve adaletiyle alakalı tavır ve söylemlerinden bana yansıyan olumsuzlukları paylaşıyorum.
Atasoy Hoca müslüman toplumun malum olan geri kalmışlığını, müslüman aklın açmazlarını, düşünce üretme ve bilgi değeri açısından tesbit ettiği ve önerilerde bulunduğu "teorik", soyut bilgeliğini bırakıp, hiç de uzmanı olmadığı stratejisyenliğe el atınca maalesef bu türden sakat, yanlı, argümansız pozisyona düşüyor.
Atasoy hocanın genel fikri nasihatleri onu değerli bir düşünür olarak okuyup sevdirmişti bize. Ki o hakkını kimsenin inkar ettiği yok. Lakin Suriye meselesinde asıl ön planda bulundurulması gereken, diktatörlüğe başkaldırmış bir halkın haklı kıyamında "zalime karşı durup, mazlumun safında bulunduğunu" ilan etme zorunluluğu olduğu halde, bu İslami sorumluluğun "sözde büyük resmi okumak" adına "mazlumu zann altında bırakan, zalime de konjonktörel opsiyon tanıyan" komplocu tezlerle, ithamlarla, şüphe ve tahfifatlarla savsaklanması, öyle bir çırpıda yenir yutulur bir durum olmasa gerek.
Atasoy Hoca , meydaların nabzına göre tutum belirleyip bir başkasının sorumluluğunu yüklenmek, sıcak somut problemleri ilkeli bir yapı vücuda getirme cehdi ile göğüsleyip somut mevzi kazanımlarının kavgasını vermek, zamanın ve imtahanın merhalesi ve konumu gereği bir fıkhı üretip somutlaştırmak ve bu uğurda muhattab kalacağı fiili sataşmalara göğüs gerip bedel ödemek gibi “dava adamlığının Sünnetine göre şekillendirdiği “ tutum sahibi bir insan değildir. O Müslüman bir fikir adamı, entelektüel birikimi olan bilge bir düşünürdür. Ondan istifade etmek en güzel haliyle fikirlerinden, tesbitlerinden hisse kapmak ve muhasebe bilincinin altyapısal ürünlerini temin etmekle olur. Çünkü konumu budur ve bu konum onu bilge bir abi, düşünür kılmıştır.
Lakin bu son süreçte görüyoruz ki, Atasoy Hoca gibi, biraz daha arka plandan Sezai Karakoç gibi düşünürler konsept değiştirip olay merkezli, eylem merkezli bir cehdin içine girmişler. Oturdukları yerde birikimlerini, nasihatlerini aktaran, hiçbir yapının kurucusu veya yüklenicisi olmadıkları için de her yapı, her oluşum ve her olay hakkında dışarıdan bakıp tesbitte bulunmanın kolaylığından istifade eden “Ağır Abiler” ne hikmetse meydanlara inip, grup ve şahısların birebir tutumlarını ele alıp, itham ve yargılamalarda bulunup, taraflardan bir tarafa argüman sağlayıp, konferanstan konferansa, toplantıdan toplantıya koşuyorlar. Oysa bu sıcak koşuşturmalarını biz Irakta, Çeçenistanda, Afganistanda, Roboskide, başörtüsü için jop yiyenlerle aynı saflarda, kürt meselesinde, insani yardım faaliyetlerinde, ilkeli ve sorumlu cemaatleşme farziyetinin merhalelerini oluşturmada ve daha onlarcasında görmedik. Bu meselelerin hepsi onların köşelerinde birer “tesbit ve tavsiye” malzemesi olmaktan, yani soyut düşüncemizi besleyen unsurlar olmaktan ileri olmadı. Olamazdı da, çünkü Ağır Abilerin bizce kabul edilen fonksiyonu tesbit ve tahlillerle Müslüman aklın bilgi birikimine, entelektüel